Prof Dr. Nilüfer EĞRİCAN: “Şirketlerin Dijital Zekâsının Oluşturulması Gerekiyor ki Rekabet Edebilsinler”
1970 yılında İTÜ Makine Fakültesinden mezun olup, Isı Bilimi kürsüsünde bir yıl asistanlık yaptıktan sonra 1972 yılında ABD’de University of Maryland’da doktora çalışmasına başlayan, eğitimi sırasında ABD Enerji Bakanlığı’nın ‘’Güneş Enerji Destekli Absorbsiyonlu Soğutma Sistemleri’’ projesinde çalışan ve projesi; Arkla, York ve Trane firmaları tarafından ticarileştirilen, 1977 yılında University of Maryland’da Mühendislik dalında doktora alan “ilk kadın akademisyen” olarak “Isı Transferi ve Termodinamik” dersleri veren ve 1978 yılında doktor asistan olarak İTÜ Makina Fakültesine dönen, 2002 yılında transfer olduğu Yeditepe Üniversitesi’nde Rektör Yardımcısı olarak görev alan, Proje ve Teknoloji Geliştirme, Yönetim, Danışmanlık ve Eğitim Hizmetleri veren SUNTEK International şirketinin kurucusu Prof. Dr. Nilüfer Eğrican ile akademik hayatını, üniversite-sanayi işbirliğini, AR-GE merkezlerini, Z kuşağını, dijital dönüşümü ve 5G teknolojisini konuştuk.
“7 yaşında İTÜ’ye girmeye ve mekanik profesörü olmaya karar vermiştim”
Öğretmen anne-babanın kız çocuğu olarak Manisa’da doğdum, yedi yaşında İstanbul’a geldim. Eğitimci ve mühendislerin çoğunlukta olduğu bir ailede büyüdüm. İTÜ Makine Fakültesinde okuyan ağabeyimin ve arkadaşlarının överek bahsettikleri İTÜ Makina Fakültesi Kurucu Dekanı Prof. Dr. Ratıp Berker gibi İTÜ’ye girmeye ve mekanik profesörü olmaya karar verdiğimde 7 yaşındaydım. Kararımı ailemle paylaştığım günden itibaren başta ailem olmak üzere tüm tanıdıklarımız beni “profesör” olarak çağırmaya başladılar. Bu hitap tarzı, beni pozitif yönde yüreklendirdi ve tüm tahsil hayatımı etkiledi.
“1977 yılında, University of Maryland da Mühendislik dalında doktora alan ilk kadın oldum”
1965 yılında, o tarihte eğitim süresi beş yıl olan İTÜ Makina Fakültesine girdim.1970 yılında 200 erkek öğrenci arasında beşinci olarak mezun oldum. Isı Bilimi kürsüsünde bir yıl asistanlık yaptıktan sonra Stanford Üniversitesi’nin doktora programına kabul edildim ve 1971 yılının Ekim ayında ABD’ye gittim. Bu arada University of Maryland Makine Mühendisliği Bölümünde, doktorasını Stanford Üniversitesi’nden almış olan Prof. Dr. Frederick Morse ile tanıştım ve 1972 Eylül ayında University of Maryland’da doktora çalışmama başladım. Eğitimim sırasında, ABD Enerji Bakanlığından alınan ‘’ Güneş Enerji Destekli Absorbsiyonlu Soğutma Sistemleri’’ projesinde çalıştım. Bu proje daha sonraki yıllarda Arkla, York ve Trane tarafından ticarileştirildi. 1977 yılında University of Maryland da Mühendislik dalında doktora alan ilk kadın oldum. Doktoramı almamı takiben iki sömestr ‘’Heat Transfer ve Termodinamik’’ dersleri verdim.
1978 yılının Ekim ayında ülkeme dönerek İTÜ Makina Fakültesinde doktor asistan olarak akademik hayatıma başladım. Ülkeme, ABD’de üzerinde çalıştığım projeleri uygulamak üzere dönmeme rağmen, tecrübelerim sadece öğrencilerimi yetiştirmekle kaldı. Ancak 1990 yılından itibaren Ar-Ge ve Üniversite-Sanayi İşbirliğinin önemini vurgulayan toplantılar, çeşitli platformlar, kongreler düzenlendi ve bilinçlendirme çalışmaları yapıldı. Bu çalışmaların birçoğuna gönüllü bazılarına da görevli olarak katıldım. Çalışmalarımızı yazılı olarak, yetkili kurumlar vasıtasıyla, hükümete bildirerek karar alınmasında etkili olduk. 1993 yılında çalışmalarına başladığımız, Üniversite-Sanayi İşbirliği Şurası, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in himayelerinde 4-5 Kasım 1994 tarihinde gerçekleşti ve ben de Şura Genel Sekreteri olarak görev aldım. Teknopark İstanbul’un kuruluşunda Stratejik Enerji Ortaklıkları Baş Danışmanı olarak çalıştım.
‘’Tezler raflarda kalıyor sanayinin ihtiyaçlarına cevap vermiyor’’
Ar-Ge ve Üniversite-Sanayii İşbirliği konusundaki faaliyetler meyvelerini vermeye başlamış ‘’Tezler raflarda kalıyor sanayinin ihtiyaçlarına cevap vermiyor’’ görüşü tartışılır olmuştu. İlk defa yeni mezun olan öğrencilerimizin tezlerini uygulamaları için Arçelik Ar-Ge Direktörlüğü ile çalışmalara başladık. Bu uygulama daha sonra İTÜ’nün diğer fakültelerine ve birçok üniversitemize ve sanayi kuruluşlarına da yayıldı. İlk defa 1996 yılında uygulamaya başladığımız bu model, bugün ulusal bir destek olan SAN-TEZ projesine dönüşmüştür.
“Akademik çalışmaların başarıya ulaşması, Z jenerasyonunu anlamakla mümkün”
Uzun yıllar gençlerle yaptığım çalışmalar göstermiştir ki bazen birinci sınıf öğrencisi bile bir ürünü, bir fikri, bir süreci farklı bir boyuta taşıyabilir. Yenilikçi fikirler ve deneyimler doğru bir yaklaşım ile bir araya getirildiğinde, ortaya rekabet gücü yüksek güzel örnekler çıkabiliyor. Bu açıdan bakıldığında, Teknoparkların ve şirketlerin Ar-Ge merkezlerinin ne kadar önemli olduğu anlaşılıyor.
Zamanımızda x,y ve z jenerasyonlarının bir arada yaşamaları büyük zenginliktir. Ancak bir önceki kuşak temsilcilerinin yeniliklere adapte olarak, genç nesli anlamaya ve desteklemeye çalışması gerekmektedir. Akademik hayata yeni başlayan bir hocanın öğrencileri ile arasındaki yaş farkının az olması nedeniyle onları anlaması daha kolaydır. Fakat ilerleyen yıllarla birlikte aradaki fark açılır ve anlaşmaları zorlaşır. Bu zorluk ancak akademisyenlerin, genç nesillere hitap edebilmek için dünyadaki gelişmeleri takip ederek içselleştirmeleri ile mümkün olacaktır.
Yurt dışındaki gelişmeleri takip etmiyorsanız, sektör- sanayi ilişkileriniz zayıf ise, yeteneklerinizi geliştirmek için uğraş vermiyorsanız iyi bir eğitimci olabilmeniz çok zor. Dolayısıyla inovasyon açısından öğrencilerinize ve memleketinize faydalı olamazsınız ve takip etmekte bile zorlanırsınız.
Yapılan akademik çalışmaların başarıya ulaşması, Z jenerasyonunu anlamak ve onların kafa yapısına göre teknolojik gelişmeler sunmakla mümkündür. Ancak bu şekilde inovasyon çalışmaları başarıya ulaşacak ve ülkemiz önce teknolojiyi takip eden ülkeler sınıfına, bilahare teknoloji liderliğine doğru ilerleyecektir.
“Şirketlerin dijital zekasının oluşturulması gerekiyor ki rekabet edebilsinler ve yaşamlarını sürdürebilsinler”
Dünyamız son yıllarda çok büyük bir hızla değişiyor. Dijital dönüşüm bütün sektörlerde ürünlerin akıllı hale gelmesini etkiliyor, netice olarak da mesleklerin tanımları ve üretim modelleri güncellenmek zorunda kalıyor. Şirketlerin dijital zekasının oluşturulması gerekiyor ki rekabet edebilsinler ve yaşamlarını sürdürebilsinler. Bunun için şirketlerin stratejilerini oluşturmaları, verileri doğru analiz edebilmeleri, üretim süreçlerini azaltacak otomasyon sistemlerini geliştirmeleri, dijitalleşme ile kaynak tasarrufu sağlamaları, müşteri memnuniyeti yaratacak organizasyonu kurmaları, şirket alt yapısını teknolojiye uygun güncellemeleri, bilgiyi doğru sentezlemeleri gerekiyor. Bu bağlamda hızlı veri aktarımı, verilerin eş zamanlı işlenmesi, diğer veriler ile sinerjinin kurulması ve enerji verimliliğinin artması kritik bir hal alıyor. Bu aşamada Endüstri 4.0 ‘ın en önemli destekçisi 5G teknolojisi devreye giriyor.
“Yaklaşık beş yıl sonra tüm dünyada 1.5 milyar 5G abonesi ve birbiriyle haberleşen 50 milyar cihaz olacağı tahmin ediliyor”
Geniş bant internetin yaygınlaşması ve ucuz olması, kablosuz internet özelliğine sahip cihaz üretiminin artması ve teknolojik ürün maliyetlerinin düşmesiyle birlikte kültürel hayat başta olmak üzere yaşantımızı kolaylaştıran birçok uygulamaların hızla yaygınlaştığını görmekteyiz. Yaklaşık beş yıl sonra tüm dünyada 1.5 milyar 5G abonesi ve birbiriyle haberleşen 50 milyar cihaz olacağı tahmin ediliyor. Eğer bu tahmin gerçekleşirse 5G, bugüne kadar kullanılmış mobil teknolojiler arasında en hızlı gelişen mobil uygulama olacaktır.
Endüstri 4.0 ve 5G teknolojisinin yaygınlaşmasıyla akıllı fabrikalar, üretimde kullanılan uzaktan kumandalı araçlar, cerrahi ameliyatlarda bağımsız ve birlikte çalışan robotlar ile maliyetler azalacak, verimlilik ve kalite artacak.
Günlük yaşantımızın herhangi bir noktasında, kolaylıkla kontrol edilen sensörler yardımıyla verilerin alınması, aktarılması ve bunların yorumlanması sonucunda cihazların ve sistemlerin yönetilmesine “nesnelerin interneti” adı verilmektedir. Nesnelerin interneti daha şimdiden e-sağlık uygulamaları ile yaşam kalitemizi arttırmaya yönelik günlük analizler yapmakta ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Şehrin değişik noktaların yerleştirilmiş sensörler yardımıyla, park yeri konumları, trafik akışını kolaylaştırıcı yönlendirmeler, akıllı bina, akıllı aydınlatma gibi uygulamalar ile hayatımızın birçok noktasında karşımıza çıkmaktadır.