Alfa Laval Türkiye’de ki 30. Yılını Kutluyor
Gustaf de Laval and Oscar Lamm tarafından 1883 yılında İsveç’te kurulan, bugün 35 farklı üretim tesisiyle pek çok farklı endüstriye özel ürünler ve çözümler sunan, 55 ülkede satış ofisi, 45 ülkede satış temsilciliği ve 100’den fazla servis merkezi bulunan Alfa Laval’in Türkiye ofisi 30. yılını kutluyor.
1991 yılında İstanbul Çamlıca’da İsveç merkeze bağlı, %100 yabancı sermayeli bir Limited Şirket olarak kurulan Alfa Laval Türkiye, bugün İstanbul Samandıra’da ki 5.000 metre kare; ofis, montaj atölyesi, yedek parça stoğu, servis merkezi ve70 kişiye ulaşan kadrosuyla faaliyetlerine devam ediyor.
Türkiye ofisi ile enerji, denizcilik, gıda ve su bölümleri alanında; Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve Kuzey Kıbrıs’tan sorumlu olan Alfa Laval Türkiye, uzman kadrosu ile 15’ten fazla bölgede; santrifüj separasyon, ısı transferi ve hijyenik akış ekipmanları teknolojilerinin satış ve satış sonrası hizmetleri konusunda mühendislik çözümleri sunuyor.
Alfa Laval Türkiye Genel Müdürü Tayfun Aydemir, şirketin başarısında, çalışanlara; açık, destekleyici, samimi ve uluslararası bir ortam sunmalarının etkili olduğunu belirterek ekliyor: “Etkili ve yaratıcı çözümler geliştirmek ve buna katkıda bulunmak için birbirimize güç veriyoruz. Tüm paydaşlarımızla ilişkilerimizde önceliğimiz “güven” oluyor. Çalışanlarımıza, sorumluluk vererek onlara güvendiğimizi gösterip, gelişmelerini sağlıyoruz.”
Alfa Laval, değişen dünyada, değişen ihtiyaçlara her zaman hitap edebilmek konusunda duyarlı bir yaklaşım benimsiyor. Firmanın stratejisi ise sürdürülebilir çözümlere yönelik artan talebi karşılayarak, büyümek ve sürdürülebilir çözümlere geçişi hızlandırmak. Bu nedenle Alfa Laval, ürün portföyü ile proseslerin performansını iyileştiren uygun maliyetli ve yenilikçi çözümlere odaklanıyor. Firma, 17 adet BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinden 15’ine katkıda bulunuyor. Kullanıcıların ürünlerini arıtmalarına, saflaştırmalarına ve geri dönüştürmelerine yardım ediyor. Atıkları, ürüne ve enerjiye dönüştürerek değer katıyor. Bu sayede çoğu endüstriyel prosesin hem karada hem de denizde çevre üzerindeki etkisini azaltmayı mümkün kılıyor.