Havamız Covid19’a Ne Kadar Hazır?
Dünya uzun zamandır Covid-19’un getirdiği sorunlarla yüzleşmekle ve bu duruma bir çözüm bulmakla uğraşıyor. Bu sorunlar, en temelde hayati kayıplar yaşamanın korkusundan tutun da kurum ve kuruluşların mevcut akışlarının değişmesi nedeniyle tepetaklak olan düzenleri ve bu durumun sebep olduğu maddi ve manevi kayıplara kadar çok geniş bir skalada yer alıyor. Ne yazık ki, bu girişimler yüzeydeki problemleri çözse de bütün bu hikâyenin altında yatan “hastalığın bulaşma riski” ile ilintili çözümler üretmek kadar efektif olamıyor. Durum böyle olunca, “Hastalık en çok hangi yollarla bulaşıyor?” ve “Hangi durumlar ya da ortamlar daha büyük risk yaratıyor?” gibi sorularla karşılaşılıyor. Bu sorulara bir cevap bulmak amacıyla yapılan araştırmalar ve kanıta dayalı çalışmalarda ise etkileşimin en çok gerçekleştiği kapalı alanlar- iç mekanlar- ve buradaki potansiyel taşıyıcı olan havanın kalitesi, dikkat çeken iki konu oluyor.
Herhangi bir bulaşıcı hastalıkta, enfekte edicinin iletim yollarının belirlenmesi, yayılmasını önlemek adına büyük önem taşıyor. COVID-19 da dahil olmak üzere virüslerin sebep olduğu pek çok solunum yolu hastalığında virüsün bulaşması üç yolla mümkündür: solunum, temas ve damlacık yolu. Bahsedilen son iki yol hakkında bilim insanları bir uzlaşmaya varmış ve otoriteler bu bağlamda insanları önlem almaya teşvik etmiş, yönlendirmişse de ilki hakkında henüz bu yaklaşımları görememekteyiz. Bunun sebeplerini anlamak adına bu yolların dinamiklerini daha yakından incelemeliyiz. SARS-CoV-2 virüsünün çapı 65-125 nanometre arasında değişmektedir. Bu büyüklükteki virüs taşıyıcının hapşırması, konuşması, öksürmesi gibi durumlarda katı-sıvı karışık bir kokteylin içinde serbest kalır. Bu kokteylin içinde damlacık diye tabir ettiğimiz iri parçacıklara tutunan virüs veya diğer patojenler, kütle çekim kuvvetine yenik düşerek henüz kurumadan yüzeye hızla düşerler. Bu kütlelere direk maruz kalma durumundaki kontaminasyona damlacık yoluyla bulaş denirken, bu damlacıkların bulunduğu yüzeylerle etkileşim sonucunda oluşana ise temas yoluyla bulaş adı verilmektedir. Bir diğer ihtimal olan solunum yoluyla bulaş durumu, taşıyıcının ilk etapta bu kokteyl içerisinde barındırdığı küçük parçacıkların veya hala tartışılıyor olsa da havadaki dinamiklere bağlı olarak buharlaşarak daha sonra küçülmesiyle oluşanların, havanın kaldırma kuvvetinin kütle çekimini yendiği durumlarda havada süzülmesi ve bir diğer potansiyel taşıyıcının solunumu ile vücuda alınmasıyla mümkün olabilmektedir. Havada bu küçük katı parçacıkların yer almasıyla oluşan karışıma aerosol denirken, bu aerosoller yoluyla taşınan patojenlere ise damlacık çekirdeği adı verilmektedir. Durum bu noktaya kadar ziyadesiyle açıklığını korurken, bu noktadan sonra bu parçacıklardan hangilerine “büyük” ya da “küçük” dendiği, parçacıkların aerosol ile taşınan damlacık çekirdeği mi yoksa damlacık mı olduğu gibi tartışmalar çıkmaya başlamaktadır. Bu ayrım önemlidir, zira bahsi geçen parçacıkların boyutları bize “2 m mesafe” ile güvende olup olmadığımız bilgisini verir; çünkü bu parçacıkların boyutları ne kadar uzağa, hangi yoğunlukta gidebileceklerine dair çıkan mekanik problemin önemli bir öznesidir. Örneğin 100 mikrometrelik bir parçacığın 1 metrelik serbest düşüşü 3 saniye kadarken, 1 mikrometrelik parça için bu süre aynı şartlarda 8 saate çıkar. Öte yandan, insanlar tek bir hapşırmada 1000-350,000 arasında boyutları değişen parçacıklar saçabilirler (Nicas,2005) ve bu farklı büyüklükteki parçacıklar farklı yoğunluklarda üretildiğinden bizi hangi durumun daha riskli olduğuna dair farklı bakış açılarına götürecektir. Dahası, bazı insanlar nefes alıp verişleri süresince bile diğerlerine göre çok daha fazla aerosol üretebilirler (Fiegel, 2006) ve bu durum da tekrar risk algısını değiştirebilir. Fakat hala, problem bu kadar basit değildir çünkü havanın kendi dinamiklerini belirleyen sıcaklık, nem, ventilasyon durumu ve dolayısıyla akım tipi gibi birçok başka parametre vardır, bu faktörlerin de hiçbiri neredeyse statik değil, aksine dinamiktir. Örneğin, 0.1-200 mikrometrelik parçacıkların davranışını belirleyen ana unsurun, kütle çekimden ziyade havalandırma dinamikleri ve ilk hızları olduğu söylenmiştir. (C.Chen, B.Zhao, 2010) Tüm bunlar ve daha fazlasının ışığında, akademik makalelerin de geldiği nokta, iletim yollarının “kesin olan” davranışlardan ziyade “ihtimaller” çevresinde değerlendirilmesi ve bu çerçevede önlem alınması gerektiğini destekleyen yöndedir. En yüksek risk damlacık ya da temas yoluyla oluşuyor denilse de bu söylemin sebebi, bu sonuca varacak verileri elde edebilmenin kolaylığı; diğer yandan ise aerosollerin izlediği yolların takibi ve kimlere ulaştığını izlemedeki zorluğu olduğu söylenebilir. Bu zorluğun üstesinden gelmek söz konusu ortamdaki hava kalitesini eş zamanlı olarak inceleyebilmek ve analiz etmekle mümkün olabilir.
Van Dormelan ve ekibinin yaptığı çalışmaya göre (2020), virüs havada 3 saate kadar asılı kalabilir ve bu özellikle kapalı alanlar için fazlasıyla uzun bir süredir. Başka bir araştırmada, aerosoller yoluyla taşınımın olabilirlik skorunu (kombine edilmiş kanıtların ağırlığı) 9 üzerinden 8 olarak nitelendirilmiştir (Tang et al.,2020) Yine başka bir araştırma ise, iç mekanlardaki hava kirliliğini, COVID-19 için ana üç risk faktöründen biri olarak kabul etmiştir. (Saha and Chouhan, 2020) Bu şaşılacak bir durum değildir, çünkü yukarıda da bahsedildiği gibi sıcaklık, nem gibi parametrelerin patojenin tutunduğu parçacıkların taşınımını etkilediği belirtilmişti. Bu duruma ek olarak iç hava kalitesini etkileyen hava kirleticileri de (PM2.5, PM10, CO, NO2 and O3) sözü edilen patojenler için ekstra bir taşıyıcı rolü üstlenir ve tüm bunlar iç hava kalitesi dediğimiz kavramın kapsamındadır. (Zhu Y. et al.,2020) Bütün bu çalışmaların da gösterdiği yöne bakıldığında, bağıl nem seviyesinin %40-%60 seviyelerinde tutulduğu bir ortamda virüsün yayılımın hızının yavaşladığının kanıtlanmış olması, beklenen bir durum haline gelir.
Sensgreen Bölge Direktörü Tolga Candan, “Ne yazık ki; İç Mekan havası dışarıdaki havaya göre 3-5 kat daha kirlidir ve şimdiye kadar konfor seviyeleri sadece “Sıcaklık” ile yönetilmiştir. Halbuki bir o kadar önemli olan sağlık parametreleri (toz, polen, temiz hava dağılımı, oksijen seviyeleri ve daha fazlası) maalesef çoğunlukla ihmal edilmektedir. Covid olsun olmasın, daha pek çok farklı rahatsızlığa kapı açmaktadır. Bu sebeple tamamen yerli ve milli sermaye ile yola çıktığımız Sensgreen soluduğumuz havayı en son Yapay Zeka & IoT teknolojileri ile izliyor. Zamanımızın yüzde %90’ını kapalı alanlarda geçirdiğimiz göz önünde bulundurulduğunda, bu tip teknolojilerin kısa zamanda yayılacağını öngörüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Sensgreen’in CEO’su Hasan Basri Tosun ise şöyle diyor, “AIoT çözümümüz, iç hava kalitesine dahil olan tüm kilit parametreleri ölçüp, devamında büyük veri havuzunun da yardımıyla her bir alanın özelinde, nasıl WHO ve ASHRAE standartlarında hava kalitesini elde edebileceğinize dair aksiyon alabileceğiniz veriler sunar. İki kilit müşterimizden bahsedecek olursak, biri 250 mağazanın bulunduğu 80.000 metre karelik alanı kapsayan büyük bir alışveriş merkezi iken, diğeri ise alanında küresel bir lider olan banka. Her ikisi de eş zamanlı olarak tüm kilit parametreleri izleyebilecekleri ve sayesinde HVAC sistemlerini daha efektif bir şekilde yönetirken, söz konusu virüsün ya da diğer patojenlerin taşınma riskini müşterilerinin ve çalışanlarının refahı için azaltabilecekleri çözümümüzü, kolayca ve hızlı bir şekilde benimsedi.”
Tolga Candan, “Ölçemediğiniz bir şeyi yönetemez ve geliştiremezsiniz! 2020 yılındayız ve insanlar zamanımızın teknolojisini, kaç senelik olursa olsun binalarında görebilmeyi hak ediyor. Açıkçası, insanların çocuklarını göndereceği okulları ya da hangi alışveriş merkezini tercih edeceklerini bu mekanların hava kalitesine bakara kdeğerlendirdikleri bir dünya çok da uzakta değil ve tam da bu sebepten onların sağlıklı bir hava soluma konusundaki isteklerini daha fazla görmezden gelmemeliyiz.” diye ekliyor. Sonuç olarak, sudan bile daha çok ihtiyaç duyduğumuz havanın hayatımızda nasıl bir yeri olduğunu ve her seferinde nasıl tekrar tekrar karşımıza çıktığını hatırlamış bulunmaktayız. Pandemi bugünün gündemi ancak yarın başka bir gündemle yine aynı konular tartışılabilir. Peki, her seferinde en baştan sonuçlarıyla yüzleşmemize gerek var mı, yoksa bugünden ders alıp yarınlara hazır olma şansımızı değerlendirmeli miyiz? Seçim bizlerin.
Kaynakca:
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/article(s/PMC2863430/
- IAQ Concepts Case Study COVID-19, Manuel Gameiro da Silva, Vice-President of REHVA, University of Coimbra
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7293495
- https://gulfnews.com/business/analysis/lets-not-forget-indoor-air-quality-as-well-1.1589873286956
- https://www.cbnme.com/expert-insight/indoor-air-is-not-coronavirus-ready-condair-reveals/
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7471761/
- https://www.rehva.eu/rehva-journal/chapter/an-analysis-of-the-transmission-modes-of-covid-19-in-light-of-theconcepts-of-indoor-air-quality
- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7362832/
- https://onlinelibrary.wiley.com/doi/full/10.1111/j.1600-0668.2009.00626.x
- https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/nejmc2004973
- https://first10em.com/aerosols-droplets-and-airborne-spread/