“Pandemi, Binalarımız İçin Bir -İç Hava Kalitesi- Sorunudur”
METTA Mühendislik Genel Müdürü Makine Y. Müh. Meriç SAPÇI ile COVID-19 pandemi sürecinde Türk Tesisat Mühendisliği’nin önemini, mevcut binalardaki mekanik sistemleri iyileştirmek amacıyla yapılabilecek akıllı dokunuşları, Türk Tesisat Mühendisliğinin dünyadaki yerini ve Mekanik Tesisat Sistemlerinde ki BIM ( Yapı Bilgi Modelleme ) süreçlerini konuştuk.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), son yayınladığı bildiride Covid 19 virüsünün hava yoluyla da bulaşabileceğini açıkladı. Sizce bu durum proje dizayn süreçlerini nasıl etkiler?
Aralarında birçok uzmanın bulunduğu 32 ülkeden 239 bilim insanının Clinical Infectious Diseases Dergisi’nde yayınlanan açık mektubunun ardından, Dünya Sağlık Örgütü’de (DSÖ), COVID-19’un havadan yayılmasına ilişkin ortaya çıkan kanıtları kabul ettiğini belirtti. Havadaki aerosoller/mikro damlacıklar vasıtasıyla hasta kaynağından daha uzak mesafelerde bile hastalığın insanlar arasında taşınmasının mümkün olabileceğini gösteren bu yaklaşım, bulaş riskini azaltan gerekli mühendislik tedbirlerini uygulamayı savunan dünyadaki birçok mesleki sivil toplum kuruluşunu memnun etti. TTMD olarak bizler de bu durumu bekliyorduk ve böyle bir karardan çok memnun olduk.
Bence bu karar, yeni projelerin proje tasarım süreçlerine getireceği olası değişikliklerden ziyade halk sağlığı açısından mevcut binalarda acil olarak alınması gereken tedbirlerin uygulanması bakımından önem taşıyor.
Sonbahar ile grip mevsimine yaklaştığımız bu günlerde, özellikle iç mekânların muhtemel virus konsantrasyonunun seyreltilmesi amacıyla; taze hava ile yapılan havalandırmanın mümkün olabildiğince artırılması, ortamın hava ile yıkanmasını sağlayacak şekilde hava değişim sayısının yükseltilmesi, karışımlı santraller kullanıyorsak hava filtrasyon mertebelerinin yükseltilmesi ve hatta hava dezenfeksiyon yöntemlerinin kullanılması, ortam konfor şartlarının (sıcaklık ve bağıl nem ) devamlılığının takibi, ortam içi hava hareketlerinin şekli, bina otomasyonun güçlendirilmesi ve de işletmesel bakım sürecinin sıkı takibi gibi önlemlerin bina sahipleri ve işletmeciler tarafından acilen dikkate alınması gerektiğini söyleyebiliriz.
Proje tasarım süreci ile ilgili ileriye dönük olarak konuşmak gerekirse yaşadığımız pandemi, binalarımız için aslında bir “İç Hava Kalitesi – Indoor Air Quality” sorunudur. Bakteriler, mantarlar gibi virüsler de bunun bir parçasıdır ve ortamdaki biyolojik kirliliktir. Bugüne kadar biz ülke olarak bu problemi çok önemsemedik ve sonuçları ile de ilgilenmedik. Yaşanan sağlık sorunlarını, iç havadan kaynaklanan “Hasta Bina Sendromu”nun bir sonucu olarak görmedik, “olağan sağlık sorunlarından biridir” diye geçiştirdik. Halbuki, iç hava kalitesinin yetersizliği dünyada çok önemsenen bir olguydu ve bugün daha da iyi anlaşılır hale geldi. Normal olarak yaşam sürecimizin % 90’nını kapalı alanlarda geçiriyoruz ve buradaki iç hava kirliliğine maruz kalıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki EPA – Çevre Kirliliği Örgütü’ne göre iç hava, dış havadan 3 ile 5 kat arası daha kirli olarak kabul ediliyor ve bunun sonucu olarak oluşan “Hasta Bina Sendromu” nedeniyle de her yıl milyonlarca dolar sağlık harcaması yapılıyor. Kaybedilen iş gücü de ekonomide ayrı bir zarar hanesi oluşturuyor. Bütün bu sonuçlar, önümüzdeki yıllarda iç hava kalitesinin iyileştirilmesi için alınacak tedbirlerin, enerji verimliliği gibi kullandığımız tüm teknik standartlarda önemli hale geleceğini gösteriyor.
Pandemi neticesinde ortaya çıkan “Yeni normal” süreçte yapılardaki iklimlendirme sistemleriyle ilgili mevzuat ve yönetmelikleri yeterli buluyor musunuz? Eğer gerekiyorsa ne gibi değişikler yapılmalı?
Yeni normal diye tabir edilen süreç ,eski normal hayatımız değildir. Kişisel olarak daha tedbirli olmak zorunda olduğumuz bir döneme girmiş durumdayız. Kendi sağlığımız kadar etrafımızdaki tüm insanların sağlığına da dikkat etmemiz gerekiyor. Mesleki olarak da kapalı alanların iklimlendirilmesi ve işletmesi gibi konularda mevcut bina sistemlerimize nasıl akıllı müdahaleler yapabiliriz, daha sağlıklı nasıl çalıştırabiliriz bunun farkında olmamız gerekiyor. Bu konuda mesleki yeterliliğimizi artırmamız şarttır. Dünyada mevcut kabul gören temel standartlar, bu konuda yeterli durumdadir. Bizlerin yani profesyonel uzman tasarımcıların, biraz daha kendi yorumlarımızı da katarak iyileştirmeler yapmamız ve bunları kullanıyor olmamız gerekiyor. Şu anki eksikliğimiz dünyadaki mesleki gelişmeleri belki çok yakından takip etmiyor olmamız ve alınması gereken tedbirlerin devlet tarafından açıklanmasını bekliyor olmamızdır.
Geçtiğimiz süreçte kapanan okulların ve iş yerlerinin, yeniden açılmadan önce nasıl bir iyileştirme çalışması içerisinde olduklarını göremedik. Özellikle okul idareleri, ofis binaları, AVM’ler ve hatta kamu binaları hangi iyileştirmeleri yaparak “klima -havalandırma ve sıhhi tesisat sistem tedbirleri” aldıklarını açıklamadılar. Bizlerin toplum ve vatandaşlar olarak bu tedbirleri merak etmemiz, sorgulamamız ve de talep etmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde doğru kararlar ve iyileştirmelerin yapılabilmesi sağlanabilir.
Şu anda bizim, mevcut binalarımızda ki en temel eksiklerimiz;
- Sağlıklı bir tasarım ve uygulama sürecinin yaşanmamış olmasıdır (mevcut proje ve ekipman dokümantasyonun eksikliğidir),
- İmalat kontrolü-test, ayar ve dengeleme (TAD) – ve sistem performans test süreçlerinin (commisioning) atlanması yani yapılmamış olmasıdır.
- Nihayetinde binanın yatırımcıya veya işletmeciye doğrudan devri yapılmak suretiyle işletmenin yeterli sistemsel bilgiye sahip bulunmamasıdır.
Hal böyle olunca pandemi sürecinde binalarımızın sağlıklı işletildiğinden nasıl emin olabiliriz ? sorunumuz budur! Çözüm, bu yaşanan sürecin iyileştirilmesi ve dünya standartlarına getirilmesindedir.
Hastanelerimizdeki yoğun bakım ve ameliyathanelerdeki iklimlendirme sistemleri, pandemi şartlarına uygun mu? Değilse iyileştirilmesi yönünde çözüm önerileriniz nelerdir?
Hastaneler gibi tüm sağlık hizmeti veren yapıların diğer bina türlerinden farkı daha özel, yerel ve uluslararası standartlara göre yapılmış olmasıdır. Doğal olarak olası tüm enfeksiyon yayılımı durumlarına karşı özel tedbirlerin dikkate alınmış olması hastanelerde zaten beklenir bir durumdur. Şu an için bizim sorunumuz diğer binalarımız. Bu binaların bugüne kadar böyle bir pandemi veya lokal enfeksiyon hastalıkları salgın problemi için tasarlanmış olmamaları nedeniyle sorunumuz daha da büyüktür.
Mevcut yapılardaki iklimlendirme ve mekanik tesisat sistemlerinin “pandemi gereklilikleri”ne göre renovasyonu mümkün mü?
Evet mümkündür. Öncelikle yapılması gereken işlem, profesyonel uzman bir mühendis tarafından bina mekanik sistemlerinin acilen değerlendirilmesi ve bir “Risk Değerlendirme Raporu’nun ” hazırlanmasıdır. Binalarımızı, yapı kategorisine göre sınıflandırıp, genel tedbirler sunmak doğru olmaz. Binalarımızın tasarımsal ve dolayısıyla sistemsel farklılıkları, bina özelinde farklı tedbirlerin alınmasını gerektiriyor. Diğer bir değişle “uzaktan hastayı görmeden bir reçete yazmak” bizim mesleğimizde de mümkün olan bir durum değildir. Her bina diğerinden farklıdır ve bu farklılık hem mimarisinden hem de mekanik sistem tasarımından kaynaklanır. Bu rapor hazırlandıktan sonra klima havalandırma sistemleri üzerinde akıllı mühendislik tedbirlerinin işleme konulması ve kayıt altında tutulması gerekir. Akabinde TAD (Test Ayar ve Dengeleme) ve olası işletme senaryolarına göre sistem performansının test edileceği (commisioning) bir süreci, proje müellifinin ve de işletme ekibinin de içinde olduğu bir ekip ile yerinde yapmak gerekir. Dünyadaki yaklaşım bu şekildedir. Bütün bu bilinçli ve düzenli işlemler ile binalarımızda yaşayabileceğimiz olası virüs bulaş riskini azaltabilme şansını yakalamış olabiliriz. Bugün için Klima – Havalandırma Sistemi mühendisliği bize bu şansı veriyor. Bu şansı kaçırmamamız önemlidir. Sistemleri kullanmamak, kapatmak ;fakat aynı zamanda da insan kullanımına açmak çok daha tehlikelidir.
Türk Tesisat Mühedisliğinin bugün itibariyle gelmiş olduğu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce proje firmalarımız yurt dışında yeterince iş alabiliyorlar mı?
Türk Tesisat Mühendisliğinin bugün itibariyle gelmiş olduğu nokta Türk müteahhitlerinin yakalamış olduğu seviye ile paralel değildir. Bildiğiniz gibi müteahhit firmalarımız dünyada çok iyi bir sıralamadayken proje tasarım ve müşavirlik hizmeti veren firmalarımız için bunu söyleyemiyoruz. Tesisat Mühendisliğinin gelişebilmesi öncelikle eğitimli, kalifiye işgücünün oluşmasına, yazılım ve donanım kapasitesine ve de sağlıklı proje sürecinin oluşmasına bağlıdır. Bir de en önemlisi bu hizmetin, kaliteli bir şekilde sunulabilmesi için toplumsal talebin oluşması gerekiyor. Yatırımcı, işletmeci ve hatta son kullanıcı nezdinde işletmelerde; ekonomik, verimli ve şimdilerde de daha sağlıklı ve hijyenik binaların talep edilmesi bu kalite bilincini doğal olarak yükseltecektir. Bazı proje firmalarımız kendi imkanları ve gayretleriyle yurt dışından proje alabiliyor olsalar da bunu bu sektörün geneli için söylememiz şu an için mümkün değil. Uluslararası seviyede kaliteli proje geliştirme yeteneğimizi, geliştirmek zorundayız. Bunu yapabilmek için de kendi iç piyasamızda kalite bilincimizin yükselmesi gerekiyor. Çünkü proje yapım ve yönetim şeklimizin içerde farklı dışarda farklı olması durumunda bir proje yapım kültürü de oluşturamıyoruz, bocalıyoruz.
Mesleğiniz gereği yıllardır iklimlendirme alanındaki teknolojileri yakından takip ediyor, yerli-yabancı birçok firmayı ürettikleri ürünler nezdinde gözlemliyorsunuz. Bu bağlamda Türk iklimlendirme sanayinin gelmiş olduğu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk iklimlendirme sektöründeki imalatçılarımızın da diğer sanayi imalatlarımızda olduğu gibi kendi markaları ile küresel pazarda mücadele etmeleri çok kolay olmuyor. Gelişen sanayi markalarımızın, global firmalar tarafından satın alındığını üzülerek görüyoruz. İklimlendirme sektörümüze baktığımızda hem coğrafi iklim şartlarımızdaki çeşitliliğin getirdiği avantajları hem de son 30 – 40 yıl aralığında ülkemizin yaşadığı inşaat sektöründeki ivmelenmeyi tam yansıtamadığını görüyorum. İnşaat sektörünü geliştirdiğimiz ve devasa büyük projeler yaptığımız yakın geçmişimizde ithal birçok ürün yerine yerli sanayi ürünlerimizi kullanma ve geliştirme fırsatını kaçırmış olduk. Önümüzdeki global ekonomik süreçte bir daha böyle bir gelişme dönemi ne zaman yaşanır bilemiyorum.
Bugüne kadar bir çok önemli projenin altına imza attınız. Son olarak da Yargıtay binası projesiyle gündeme geldiniz. Bu projeyle ilgili bize teknik bilgiler verebilir misiniz?
Ankara Yargıtay Başkanlığı Hizmet Binası projemiz yaklaşık 400.000 metre kare kapalı alana sahip bir projedir. Proje; Başkanlık, Başsavcılık, Ceza ve Hukuk Ana Blokları ile birlikte Sosyal Bina, Yemekhane, Kreş ve Merkezi Teshin Binaları gibi yardımcı hizmet binalarından oluşuyor. Biz METTA Mühendislik olarak ihale sürecinden sonra projeye dahil olduk ve ihale öncesinde belirlenmiş temel mekanik sistemlere sadık kalarak projenin iyileştirilerek geliştirilmesi, uygulama projelerinin hazırlaması, elektriksel sistemlerle koordineli çakışmasız (clash free) REVİT 3D mekanik projelerin üretilmesi ve de değişen mimari taleplere uygun mekanik tesisat revize proje hizmetlerinin verilmesi konularında çalıştık.
Proje temel esas olarak kule-kazan destekli, su soğutmalı ve ısı pompalı VRF sisteminden oluşuyor. Merkezi teshin binasında, toplam 15 MW kapasitesinde yer tipi yoğuşmalı kazanlarımız ve de toplam 21.2 MW kapasitesinde kapalı kulelerden oluşan soğutma merkezimiz bulunuyor. Bu projede METTA Mühendislik olarak fark yaratan bir hidronik sistem analizi de gerçekleştirdik. Temel analizi yaparken sistemin ana elemanları olan pompaların, motorlu vanaların ve de balans vanalarının seçimi için olası muhtemel kısmi yük analizleri de yaptık. Özellikle vana ve pompaların değişik kritik kısmi yüklerdeki performanslarını kontrol ederek optimal seçimlerin yapılmasını sağladık.
Mekanik Tesisat Sistemlerinde ki BIM ( YAPI BİLGİ MODELLEME ) süreçlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tesisat sektörü 2000’li yılların başından itibaren önce 2D’den 3D’ye geçiş şeklinde, sonrasında da sanal elemanlara bilgi yükleyerek model esaslı, çok disiplinli bir proje geliştirme sürecine doğru evrildi. Biz de tesisat tasarımcıları olarak model üzerinden tüm hesaplarımızı ve de malzeme metrajlarını dahi yapar hale geldik. Projelerimizi, işveren isteğine bağlı olarak LOD-200-300-400 ve hatta 500 gibi değişik bilgi içeriği seviyelerinde yapabilir olduk.
Biz METTA olarak da neredeyse 10 yıldır bu teknolojik gelişime hem yazılım hem de donanım için yatırım yaptık ve de birçok değerli teknik eleman yetiştirdik. Bu kabiliyetimiz ile yurt dışında da uluslararası projelerin mekanik tesisat projeleri içinde yer alabildik. Bunlardan en önemlisi “Kuveyt Uluslarası Terminal II Binası” projesidir. Bir Türk müteahhit firmasının (LİMAK) şu ana kadar aldığı en yüksek bedelli bir müteahhitlik hizmeti işidir. Bu projenin mekanik tesisat projelerini, ihale projesinden LOD 350 uygulama projesi safhasına getirilmesi işini üstlendik ve zamanında da tamamladık. Sonrasında da ana müteahhit tarafından seçilmiş mekanik tesisat taşeron firmaları için LOD 400 platformunda shop drawing projeleri hazırlama görevini üstlenip başarıyla bitirebildik. Yaklaşık 4 yıldır hem yerinde şantiyede hem de Ankara merkez ofisimizde bu proje üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Toplam 700.000 metre kare kapalı alana sahip terminal binasının dışında yeni ihale edilen 300,000 metre kare büyüklüğünde ki Car Park Binası projesinin de bu ay içinde LOD 350 olarak hem mekanik hem de elektrik projelerini (MEP) üretmeye başlıyoruz. Kuveyt projesinde kazandığımız uluslararası BIM proje tecrübesini (AECOM, Werner Sobek, Foster and Partners gibi uluslararası proje paydaşları ile birlikte ) diğer projelerimizde de kullanmaya gayret ediyoruz.
Sonuç olarak BIM sürecindeki proje geliştirme ve kalite seviyesi ne kadar yükseltilirse imalatın da o kadar hızlı, kaliteli ve malzeme firesi vermeden yapıldığını gözlemliyoruz. Artık gelecekte BIM tekniği ile proje geliştirme süreci daha da ilerleyerek devam edecektir. Ülkemizde de artık eski usul proje yapım sürecinin çok kısa bir zamanda yerini bu yeni teknolojiye bırakacağını tahmin ediyorum.