Enerji yönetimi ve otomasyonun dijital dönüşümünde dünya çapında uzman olan Schneider Electric, iş dünyası için güçlü fırsatlar ve zorluklar barındıran veri merkezleri alanında son gelişmeleri ve bu alana yön veren teknolojileri açıkladı. Şirketlerin veri merkezi yönetiminde aşmaları gereken en önemli üç konu veri alanındaki patlama, daha esnek ve sürdürülebilir veri merkezlerine olan ihtiyaç ve kalifiye veri merkezi çalışanlarının eksikliği olarak sıralandı. Gelecek dönemde bu zorlukları aşmak ve güçlü bir veri merkezi ile pürüzsüz operasyonlar yönetmek isteyen şirketler için Schneider Electric, yapay zeka ve makine öğrenimi gibi 2020 yılı ve sonrasında gelişime yön verecek teknolojileri ve uygulamaları paylaştı.
Veri merkezi pazarını etkileyen gelişmeler
Veri alanında büyük artış
Bugün veri merkezleri işletmelerin sürekli artan dinamik veri işleme, taşıma, depolama ve koruma ihtiyaçlarını karşılamak durumunda. IDC’ye göre 2025 yılı itibariyle veri merkezleri yaklaşık 175 zettabyte veri işleyecek (1 zettabyte, bir milyar terabyte veya bir trilyon gigabyte’a eşittir). Bu ortamda hızlı ölçeklenebilirlik, kritik bir başarı faktörü olarak ortaya çıkıyor. Schneider Electric, bu doğrultuda şirketlerin depolama, ağ ve işleme alanındaki artışın gerekli kıldığı fiziksel altyapıyı sağlayan modüler/ölçeklenebilir güç ve soğutma çözümlerine yöneldiklerini belirtiyor. Bu çözümlerin boyutları sınır bilişim ortamlarına yönelik küçük, duvara monte edilen panolardan oda büyüklüğünde prefabrike modüllere kadar değişiyor. Ayrıca yeni nesil bulut tabanlı DCIM çözümleri operasyonel veri görülürlüğünü artırıyor, böylece veri merkezi ve sınır bilişim performansı sürekli olarak artıyor.
Veri merkezi esnekliği ve sürdürülebilirliğinde iyileşme
Sert hava koşulları, dünya çapında artıyor ve bu da veri merkezlerinin operasyonlarında kesintilere neden olabiliyor. Bu kapsamda sunucu barındırma tedarikçileri ve veri merkezi sahipleri için yeni dijital çözümler, hava koşulları ile ilişkili çalışılamayan sürelerin minimize edilmesine yardımcı oluyor. Bunun başarılı bir örneği olarak Schneider Electric, Avustralya merkezli bulut ve hizmet tedarikçisi iseek’in hortum gibi doğal felaketlere daha iyi direnebilecek bir veri merkezi altyapısına sahip olabilmesi için çözüm ortağı oldu. iseek’in temel ihtiyaçları kritik IT altyapısının zorlu hava şartlarında dahi 7/24 çalışması, kesintisiz ağ bağlanabilirliği ve veriye erişim ve çalışılamayan süreler minimize edilerek mali kayıpların önüne geçilmesi yönündeydi. Bu kapsamda şirket, çalışma süresi ve verimlilik ihtiyaçlarını karşılamak için bulut tabanlı bir yönetim platformu olan EcoStruxure IT ve Lityum İyon (li-iyon) bataryalı Galaxy UPS çözümlerinden yararlandı. Bu çözümler tesislerdeki büyüme ve depolama gereksinimlerini karşılamanın yanı sıra en zorlu şartlarda kesintisiz çalışma için gereken yedekliliği de sağlıyor.
Veri merkezi çalışanlarının yetenek yönetiminin sağlanması
Schneider Electric ve Greenbiz tarafından 300’den fazla kurumsal enerji ve sürdürülebilirlik uzmanı ile yürütülen bir anket çalışmasında katılımcıların %41’i veri ile ilgili doğru kurum içi uzmanlığa sahip olmadıklarını belirttiler. Bu, hızla dijitalleşen bir dünyada önemli bir engel olarak öne çıkıyor. Schneider Electric bu engeli aşmak üzere ekiplerine dijital becerilerini geliştirmeleri için kesintisiz eğitim sağlıyor ve konuya özel uzmanlık için yeni çalışanlar işe alıyor. Aynı zamanda müşterilerine özel çözümler geliştirmek üzere onların ihtiyaçları ve beklentilerini yakından takip ediyor. Bu kapsamda iş birliklerine de önem veriyor ve iş ortaklarından oluşan bir ağ ile sınır bilişim ve veri yönetimi alanında yenilikleri hayata geçiriyor.
Veri merkezi yönetiminde geleceği şekillendirecek teknolojiler
Sektördeki bu koşullar doğrultusunda Schneider Electric, veri merkezi uzmanlarının, veri merkezlerinin giderek büyüyen sektör trendlerine uyum sağlamaya hazır olmasını sağlamak için daha fazla değil, daha akıllıca çalışmaları gerektiğini vurguluyor. Doğru üretkenlik araçlarının seçilmesi, yaşanan hızlı dönüşüme uyum sağlayabilmek için kritik öneme sahip. Varlık yönetimi, risk azaltma, değişiklik yönetimi ve kapasite planlamayı destekleyen yeni araçlar bugün ve gelecekteki veri merkezi zorlukları için sağlam bir yol haritası sunuyor.
Yapay zeka ve makine öğrenimi
Yapay zeka (AI) ve makine öğrenimi (ML) önemli bir dönüşümden geçti ve bu yıl itibariyle bu akıllı sistemlerin neler yapabileceği görünür oluyor. Veri merkezlerinde giderek daha gelişmiş hale gelen görev otomasyonu ve önleyici bakım algoritmaları sayesinde yöneticiler rutin görevlere daha az, geleceğin planlanmasına daha fazla odaklanabiliyor. AI ve ML algoritmaları daha gelişmiş hale gelirken doğruluk seviyeleri de artıyor. Akıllı UPS’ler yeni batarya ihtiyaçları ve sorun giderme konularında kullanıcıları uyarabiliyor. Algoritmalar bakım ihtiyaçları ile ilgili olarak, daha doğru öngörüler için geçmiş verilerden faydalanıyor. Akıllı sistemler herhangi bir bileşende arıza riski bulunduğu konusunda uyarı vermenin yanı sıra veri odaklı öngörücü bakım modelleri aracılığıyla arıza riskini minimize edebiliyor.
Kendi kendini onaran sistemler için altyapı otomasyonu
AI algoritmaları veri merkezinde, sınır bilişim üzerinde veya sahadaki sunucu odalarında kritik altyapının tam otomasyonu için gereken zemini hazırlıyor. 2020 yılı itibariyle önleyici bakımda bir sonraki adım olan kendi kendini onaran sistemler ile ilgili ciddi ilerleme kaydedilecek. Algoritmalar topladıkları veriler sayesinde öğrenirken, sorunların insan müdahalesi olmadan yazılım, bellenim veya donanım tarafından çözülmesini mümkün kılacak. Şimdiden akıllı izleme ve yönetim çözümleri ve planlama ve modelleme uygulamaları insan müdahalesi olmadan güncelleme zamanlarını tespit ediyor ve güncellemeleri kesintiye neden olma ihtimali en düşük olan zamana otomatik olarak planlıyor. Bu sistemler daha fazla kendi kendine yeter hale gelirken operasyonel verimliliği artırıyor ve çalışanlara daha katma değerli işler için zaman kazandırıyor.
‘Hizmet olarak her şey’ modelleri yaygınlaşıyor
Barındırmalı ve bulut çözümlerinde daha yaygın hale gelen ‘hizmet olarak’ modelleri 2020 yılı itibariyle altyapı yönetimine geçiyor. Yazılım, altyapı ekipmanı, güvenlik ve bakım gibi hemen hemen her şeyi kapsayan hizmet tabanlı modeller veri merkezi, sınır bilişim sahaları ve hibrit IT ortamlarının diğer bileşenleri tarafından giderek daha fazla kullanılmaya başlandı. Sistem şöyle çalışıyor: yeni yazılım veya ekipmana ihtiyaç duyan kurum çözümün sağlanması ve bakım, gereken yenilemeler ve sorun giderme için tedarikçi ile sözleşme imzalıyor. Müşteriler ilk aşamada sermaye yatırımı yapmak yerine abonelik bazında hizmetler için ödeme yapıyor. Bu hizmetler farklı kaynaklardan alınıyor olmakla birlikte kurumlar, birden fazla tedarikçinin yönetilmesinden kaynaklanan karmaşıklığı azaltmak için sürecin yönetilmesinde tek bir iş ortağına yönelme eğilimindedir. Sonuç olarak bu hizmet modeli, IT personelinin iş yükünü hafifletiyor ve katma değerli faaliyetlere odaklanmasını sağlıyor.
Yeşil veri merkezleri 2020 yılı itibariyle veri merkezlerinin karbon ayak izinin azaltılmasına yönelik ciddi bir talep öngörülüyor. Bu kapsamda AI ve otomasyon teknolojileri veri görülürlüğünü artırarak ve veri merkezi yöneticilerinin enerji tüketimini düzenlemesini ve karbon ayak izini azaltmasını mümkün kılarak sürdürülebilirlik alanında önemli rol oynayacak. Yeşil veri merkezlerine global ölçekteki büyük ilgi sürdürülebilirlik ile ilgili yeni düzenlemelerle sonuçlanabilir. Bu düzenlemeler olmasa da birçok kurum, kısmen sosyal sorumluluk sahibi şirketler için çalışmayı tercih eden çalışanlarının ve diğer paydaşlarının baskısıyla, karbon ayak izini azaltmanın yollarını aramakta. İşgücü içindeki payı artan Y kuşağının şirketleri kendi değerlerini benimsemeye zorlamasıyla baskının artması muhtemel. IDC’ye göre tedarik tüketim modelleri ile ilgili bir ankette katılımcıları %83’ü sürdürülebilirlik ile ilgili taahhütlere veya programa sahipken, %99’u yalnızca sürdürülebilirlik ile ilgili taahhütlerde bulunmuş iş ortaklarıyla çalışmakta veya bunlara öncelik vermekte.